Babası önceleri asker daha sonraları da eczacı olan Vasıf Efendi annesi ise Naciye Hanım’dır. Babası Vasıf Bey Yemen'de ve Anadolu’nun kurtuluş yıllarında askerlik yapmış Konya ikinci ordudan emekli olduktan sonra eczacılık yapmaya başlamış, İsmet İnönü’nün silah arkadaşlarındandır. “24 Temmuz 1942, Reisi Cumhur İsmet Paşa, Adana’dan Ankara’ya geçerken öğle yemeğini bizim evde yedi. Yemekte Paşa, “Vasıf, tığ gibi delikanlıydın!” deyince heyecandan donuma işedim. Babam bize yalan söylememişti. İlk kez Paşa’nın fotoğrafını o gün çektim. Nereden, nasıl bilebilirdim ölünceye kadar fotoğraflarını çekeceğimi.”
Sanatçı, kardeşleri de kendisi gibi sanatçı olan bir aileden gelmektedir. Ünlü besteci ve orkestra şefi Nedim Vasıf Otyam ile Nusret Kemal Otyam’ın kardeşidir.
1926 Aksaray doğumlu olan sanatçı ilk ve orta öğretimini Aksaray’da okumuştur. Ortaokulda iken Fransızca öğretmeni olan Emekli Albay Lüleci Haşim Bey “Lenduha ayaklı, cama çeken fotoğraf makinesini” sanatçıya armağan etmiş sanatçının resim ve fotoğraf tutkusu bu şekilde başlamıştı. Fikret Otyam lise öğretimini kesintili olarak sürdürmüş, Ankara ve Kayseri de öğrenim görmüştür. Ankara da öğrenci iken gezdikleri müzede öğrencilerden biri Hitit aslanının ağzına tükürmüş tarih öğretmeni bunu yapan kişinin Fikret Otyam olduğunu zannedince ona “ Pis Anadolulu bunu sen yapmışsındır “ deyince Ankara’dan ve okulundan ayrılmıştır.
Bu günlerini adı geçen röportajında şu şekilde ifade etmiştir. “Galatasaray Lisesi’ne hazırlık yapılırken Toprak Mahsulleri Ofisi Müdürü’nün tavsiyesiyle kendimi Kayseri Lisesi’nde yatılı buldum… Resim yapmayı çok seviyordum. Kutu boyalarla kontraplak üstüne resimler. Halkevi’nde sergi de açtım Bir gün Belediye’nin önünde Nevşehir arabası bekleyen bir çocukla tanıştım. İstanbul’da okuyormuş. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi diye bir okulda resim okuyormuş. Bu çocuk, rahmetle andığım Neşet Günal’dı. Akşam babama “Nihayet okulumu buldum” dedim. Hocaların hocası, Çallı’nın atölyesine adım attığımda çırılçıplak bir kadın karşımda duruyordu. Ağabeyler, ablalar gülerek ‘gel, gel’ dediler. Çallı’yla dede torun gibiydik.” Liseden sonra ise İstanbul’a gelerek Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde eğitime başlar. Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde resim öğretimini ünlü ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun atölyesinde almıştır.
Bu yıllarda gazeteciliğe de başlar. 1950 yılında Bab-ı Ali’ye adım atarak Cihad Baban ve Ziyyad Ebuziya’nın Son Saat gazetesine gidip gelmeye başlar. Gazeteciliğe 1950 yılında "Son Saat" gazetesinde başlamış ve ömrü boyunca gazetecilik yapmıştır. 1953 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Orta Resim Bölümü’nde mezun olmuştur. 1953’te Akademi’nin resim bölümünü bitirdiğinde Falih Rıfkı Atay’ın Dünya Gazetesinde Yazı İşleri Müdürü Ali İhsan Göğüş’ün yardımcısı ve yazarıdır.
1953 yılı onun için oldukça mühim bir yıldır. Aynı yıl evlenmiş ve bir yıl sonra da kızı Elvan dünyaya gelmiştir. Aynı yıl İlk kez Güneydoğu ve Doğu Anadolu’yu gezmiş Cumhuriyet gazetesinden Yaşar Kemal ile röportaja çıkmıştır.
Akabinde askerlik günleri başlar askerlikteki ilk görev yeri Polatlı’dır. Polatlı’dan sonra Ankara’da Bando Mızıka Hazırlama Ortaokulu Resim Öğretmenliği yapmıştır. Sık sık Ankara’ya gidip gelmekte ve Ulus Gazetesinde de yazıları çıkmaktadır.
Gazetecilik hayatı elli sekiz yıl devam edecektir. (2014 itibariyle). "Son Saat" gazetesinde başladığı gazeteciliğini Dünya ve Ulus Gazetelerinde devam ettirmiş daha sonra Cumhuriyet Gazetesi'nde sürdürmüş uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapmıştır. Sol çevrelerle sürekli irtibat halinde olan Otyam sol içerikli yayınlarda sol görüşlü kesimlere hitap eden yazılar yazarak dikkatleri üzerine çekmektedir. Bu yıllarda Abdi İpekçi cinayeti ortaya çıkar. Bu olay onun meslek hayatını da etkileyecektir.
Abdi İpekçi cinayetinden kendi hayatının da tehlikede olduğunun fark edilmesi sonrasında emekli olmaya karar verir. Antalya’nın Gazipaşa ilçesi Serinus Kalesi altında, Deliçay yanında, bir yer bulmuştur. Mimar Behruz Çinici ve Altuğ Çinici’nin çizdiği projeye göre bir ev yaptırmıştır. 27 Mayıs 1979’da bu eve yerleşmişler, Fakat bir müddet sonra bu evden ayrılarak Antalya'nın merkezine 26 km uzaklıkta olan Geyikbayırı köyünde bitmemiş bir ev alarak bu evi yaptırmışlar eşi Filiz Otyam ile birlikte bu eve yerleşmişler ve halen bu evde yaşamaktadır. Emekli olduktan sonra resme ağırlık vermiş kitaplarının basımı ile uğraşmıştır.
Kemalist ve sosyalist düşüncelere sahip olan yazar ve ressam Aydınlık Gazetesinde haftalık yazıları çıkmakta Antalya’da yaşmaktadır. 2014 yılına göre 58 yıldır gazetecilik yapan yazar ve ressam 89 yaşlarındadır. (2014 itibariyle)
Fikret Otyam, çocukluk yıllarında ailesinin Niğde-Aksaray’daki eczanesinde Anadolu insanlarının hikayelerini dinlemeye başlamıştı. Bir röportajında bu konudan şöyle bahsetmektedir; “Halkımı o yaşlarda eczanede tanıdım. İnanılmaz bir fakirlik vardı. İkinci Dünya Savaşı yılları daha felaketti. Sıtma, uyuz, trahom halkı kırıp geçiriyordu. Dürüstlüğü, insan sevgisini babamdan öğrendim.”
Gazete sayfalarına taşıdığı röportajlarını fotoğrafları ile de destekliyor, kitap kapakları yapıyordu ve tüm bu zaman zarfında resim yapma fırsatı bulamadığından yakınıyordu.1979 tarihinde gazeteden emekli olduğunda Antalya’ya yerleşerek özgürce resimler yapmaya başladı. İlk tutkusu olan resim yapmayı hiç bırakmamıştır. Resim onun vazgeçilmeziydi. Tuvallerinde de tıpkı fotoğraf ve röportajlarında olduğu gibi Anadolu insanını resmetti. Akademiden, fotoğrafçılıktan, gazetecilikten biriktirdikleri, Anadolu’ya duyduğu aşkla birleşmiş, Fikret Otyam’ın resimlerinde yeni görsel imgelere bürünmüştür. Fotoğrafla yakaladığı ayrıntılar ve ifadeler resimlerinde yine ifadeci bir anlayışla ortaya çıktı. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resim öğretileri, Anadolu-Batı sentezi aktarımları onun fotoğraflarında lekeci üslupta, resimlerinde benzer bir anlayışla insan duyarlılığı ve Fikret Otyam’ın kişiliği ile birleşmiştir.
Fikret Otyam, Anadolu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili yazdığı röportajlarla tanınmış, bu röportajlarını çok sayıda kitapta toplamıştır. Gazipaşa yakınlarına taşındıktan sonra da yazılarını sürdürmüş ve Aydınlık gazetesinde haftalık yazılar yazmaya başlamıştır. Otyam halen, Aydınlık Gazetesi’nde her hafta yazmaya devam etmektedir. Antalya'da yaşamını sürdürmekte olan sanatçı Akdeniz Gazetecilik Vakfı ve Altın Portakal Kültür Sanat Vakfı'nın kurucu üyelerindendir. Fikret Otyam, Dokuma ve fotoğraf sanatlarıyla ilgili sanatçı Filiz Otyam ile evlidir.
"Eserleri ile çevre bilinci ve doğa sevgisinin gelişmesine yaptığı katkılardan dolayı" Akdeniz Üniversitesi çevre sorunları araştırma ve uygulama merkezi” tarafından kendisine verilecek olan 13. çevre hizmet Ödülü’nün aynı zamanda ve gerekçeler ile çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'na da verilmesi nedeniyle reddetmiştir.
Doğu Anadolu halkı ve Kürtler konusunda da özgürlükçü düşüncelere sahip olan Fikret Otyam Doğu Anadolu’ya sık sık gitmiş, orada pek çok türkü derlemiş ve röportajlar yapmıştır. Derlediği türküler özel arşivlerindedir. Söylediğine göre de pek çoğu gün yüzü görmemiştir.
Resimlerinde Turgut Zaim ve Namık İsmail’in konu ve betimleme anlayışı etkisinde kaldığı, Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun izleğinde olduğu izlenimi vardır. Resimlerinde Anadolu motiflerinin sık sık kullanılıyor olması hocası Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ndan aldığı eğitim ve sanat anlayışı sebebiyle olmalıdır.
Resimlerinde keçi ve başı örtülü Anadolu kadınlarını figür olarak sık sık kullanmaktadır. Anadolu’yu, insanlarını, hayvanlarını, bitkilerini ve mahalli unsurları işlemeyi seven bir ressam olarak dikkat çeker.
Resimlerinde göz figürleri üzerinde özellikle durmuş gözleri iri ve dikkat çekici olarak betimlemiştir. Fikret Otyam’a göre “ dünyada üç tane güzel göz vardır. Birincisi; doğu Anadolu kadını gözü, ikincisi; eşek sıpası gözü ve üçüncüsü; ceylan gözü.” Ressam iri gözlü Anadolu kadınlarının resimlerini yapmış, gözleri iri olarak betimlerken burunları ve ağızlarını küçük olarak betimlemeye gayret etmiştir.
Fikret Otyam’ın resim serüvenine dikkatle bakınca süreklilik içinde bir gelişme çizgisi açıkça görülür. Kopmalarla değil ayıklamalarla, bir öncekiyle hesaplaşmalarla, oluşan bir gelişim çizgisidir bu. Akademi eğitimine karşın, sürekli akademizmden uzak duran sanatçı, hünere değil içtenliğe, inanca, sevdaya dayalı bir resmin peşindedir. Kendine özgü geliştirdiği resim dilinde sağlam ve içtendir. Resimlerinde uzun, çileli yolculuklardan, yiğit ve mağrur insanlardan destansı bir anlatımla söz eder. Lekeci eğiliminde beyaz leke tutkusu hemen her yapıtında beyazın geniş alanlarda değerlendirmesi ile tabloda egemen olarak kullanılmış ve beyaz leke tabloda yoğun bir resimsel öğe haline gelmiştir. Fikret Otyam, Türkiye mozaiğini resimlerken daha çok bir bezekçi gibidir.
Onun resimlerinde Türk geleneksel sanatı ürünlerinden camaltı resimlerinin “masal/sahiciliği” vardır. Şahmeran’ın gözleri gibidir genç kadınların gözleri, giysileri rengarenk çiçekler gibidir, yani figürler doğanın bir parçasıdır. Onlar Grubu üyelerinden biri olan Fikret Otyam’ın atölyesinden yetiştiği Bedri Rahmi Eyüboğlu hiçbir zaman kendi üslubunun öğrencilerini etkilemesine izin vermezdi. Çünkü her öğrencinin kendi üslubunu bulması gerektiğine inanırdı.”Sadece ressam olunmaz, okumak lazım” diyerek öğrencilerinin, okuyan birer aydın,olması için tavsiyelerde bulunurdu. Anadolu sevdasının bu denli naif anlatımı Fikret Otyam’ın, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan aldığı resim işleyişinden kaynaklanır. Sanatçının akademik resim öğrenimi, renklerinde, konularında ve naif anlatımında bağlandığı geleneğin bir göstergesidir. Anadolu’nun çeşitli yerleri, dağlar, kar altındaki köyler, genç kadınlar, onların rengârenk kıyafet ve başlıkları, soru sorar gibi izleyene kocaman bakan gözleri, dağ keçileri, Harran Ovası, Fikret Otyam’ın en çok işlediği konulardır. Olaylara insandan yana bakan, her canlıya saygı duyan, yoğun boya katmanları ile tuvalini donatan bir halk aşığıdır. Önce kalemi, sonra fırça ve tuvaliyle insanın peşine düşmüştür Fikret Otyam. Özentisiz, taklitsiz, kuvvetli bir görme ve algılama gücüyle, zaman zaman durağan, zaman zaman hareket halindeki tuvalleriyle, bir uçtan bir uca beyaz, ya da simsiyah hareli atlarıyla, yalın ve sevecen tarzı Fikret Otyam’ı “O” yapan en önemli özellikleridir. Zaman zaman doğaya Türk halk resmi geleneğine göndermelerde bulunduğu resimlerinde, destansı biçemi çağdaş bir mit oluşturur. Önceleri resimsel bir fon olarak kullandığı doğa, sonraları doğrudan ve yoğun bir resimsel kimlik kazanır. Beyazların egemenliğinde, keçi ve insan gruplarının lekeci bir anlayışla yer aldığı son dönem resimlerinde bir doğu-batı sentezi belirginleşir. Büyük kent insanlarının özellikle aydınlarının, üniversite çevrelerinin gözleri önüne serdiği Anadolu gerçeklerinin dramatik kesitlerini, trajik yönlerini ortaya koyduğu eserleri ile birçok sergi düzenleyen Otyam, resimlerinde, popülizme düşmeden toplumcu ve gerçekçi bir dünya görüşünü temel alarak kurduğu estetik ile gerçekçi ve hümanist bir bakış açısı yaratır. Kullandığı teknik, biçim, öz, renk skalası tam bir uyum içindedir, eşyanın doğasına uygun, albenili, düşündürücü ve kendine özgü bir anlayışla eserlerini resmetmiştir.
Böbrek yetmezliği nedeniyle bir süredir tedavi gören Fikret Otyam Antalya'da 9 Ağustos 2015'te yaşamını yitirdi.